Salı, Aralık 04, 2007

Mercan Dede 800

Benim Seçtiğim fotoğraflar eşlliğinde Mercan Dede'nin son albümünün" 800" adlı şarkısı...

Perşembe, Kasım 15, 2007

Murat Uyurkulak'ın Yeni romanı



14 Kasım Akşam saatlerinde garajistanbul'da tertib edilen Murat Uyurkulak eserleri okuma gecesi oldukça keyifli geçti..


Yeni romanın muhtemel muhtevasından örnekler okuyan sevgili yazarımız bizi yeni romanı için bir önce çıksın da okuyalım hissine gark etti..


gece de mehmet ali alabora ve ahmet yamaner Yazarın sevimli annesi ve bir kaç dinleyicide tol ve har dan bölümler okudu..


Ama yeni roman sanırım çok eğlenceli olacak


Not: Metis edidörlerinden değerli Müge Hanım inşallah gecede okunan bölümleri olduğu gibi kitaba koyar..

Salı, Ekim 30, 2007

The most loneliest day of my life

lonely day adlı system of down şarkısına tarafımdan yapılmış klip. İzleyin bakalım...

Çarşamba, Ekim 17, 2007

İran

Bir Volkan Atay çalışması daha sizlerle. İran...

Salı, Ekim 02, 2007

child in time..

İlk dinlediğinizde aşık olduğunuz şarkılardan. Hem söz hem klip ararsanız burda var aklınızda bulunsun ;)

Sweet child in time youll see the line The line thats drawn between the good and the bad See the blind man shooting at the world Bullets flying taking toll If youve been bad, lord I bet you have And youve been hit by flying lead Youd better close your eyes and bow your head And wait for the ricochet

Çarşamba, Eylül 12, 2007

Boğazın Ördekleri



Yukarıda gördüğünüz ördekler Psikolog Selcen Erdemir'in araştırmalarına göre 15 adetler.. Dolmabahçe sahilinde görülebilirler.. makinenizle giderseniz böyle fotoğraflayabilirsiniz.. boğazın ördeklerini gidin görün ( açma veya simitte götürün giderken)

Eylül...

Gene Eylül, İstanbul gene çok güzel.
Gene Eylül, Türkiye`nin hatıraları hala çok çok kötü...

1981 yılında doğmuş biri olarak 12 Eylül`ün ya da 6-7 eylül olaylarının fiili etkilerini kendi bünyemde doğal olarak hissetmedim. Tabi rahmetli babamın bana süt almak için çıkıp iki gün gözaltında tutulması ve arabasının plakalarının rehin alınması sayılmaz ise.

Ama kendimi bildim bileli 61 Anayasası`nın faaliyette olduğu bir ülkede yaşamak isterim. Rumları Ermenileri kovulmamış, evleri yağmalanmamış bir İstanbul isterim.

71 kişinin işkenceden öldüğü, 388 bin kişiye pasaport verilmediği, 30 bin kişinin sakıncalı ilan edilip işten atıldığı, 23 bin 667 derneğin faaliyetlerinin durdurulduğu, 14 bin kişinin vatandaşlıktan çıkarıldığı, 6 bin 533 kişi hakkında idam talebinde bulunulup, bin 468 kişi ye ölüm cezası verilip, 517 kişini idam cezası onanıp ve 50 kişinin idam edildiği( içlerinden bir tanesi henüz 17 yaşında olan Erdal Eren) bir darbe geçirmemiş bir Türkiye isterdim.

Ben hep böyle isterim, dahi eskiden halkımın çoğunluğuda hep böyle ister zannederdim, geçelim...

Boğazda çınar yaprakları, parçalı bulutların arasından kendisine bir aralık bulan güneş, beyaz vapura çarpar , gümüş renkli denizde bembeyaz vapur...

İşte gerekli olan iyimserlik. İyimserlik zira 10. Uluslararası İstanbul Bienali bize bunu salık veriyor. "İmkânsız Değil, Üstelik Gerekli Küresel Savaş Çağında İyimserlik "

Yakın tarihe olabildiğince uzak ve ilgisiz neslimiz ve faiz oranları artmasında ne olursa olsun diyen üst neslimiz dışında iyimser olmamak için bir sebeb yok. Onlarla yaşamayı da bir sanat haline getirdik zaten. İnsanlığa karşı yapılmış her hakareti savunmada (hiç olmazsa yasını tutmakta) yalnız kalmış herkes gibi alıştık...

Eylülün canlı cansız, iyi kötü tüm hatıralarına rağmen yarısı yeşil kalmış denizdeki çınar yapraklarına bakıp iyimser tohumlar ekiyoruz. Küresel ısınmada sorun çıkarmaz ve bereketli bir kış geçirirsek baharda tomurcuklarımızı sayacağız.

Eylülümüzün kazasız belasız geçmesini temenni ederim.. gene de dikkat edin

Çarşamba, Eylül 05, 2007

İstanbul Secret's


Albümü dinledim ve dedimki ... Etnik ve elektronik tınıların klasik bir karışımı yok İstanbul Secret`s da. Deneysel denebilecek müzik geçişleri ve harmanları 21. yüz yıl İstanbul`unun melodisini hissetmek isteyenlerin mutlaka dinlemesi gereken bir çalışma. "İstanbul Secret`s" `ın sözleri ritimleri ve enstruman icraları dikkate alındığında , elektronik müziği dışlayan dinleyicinin de göz ardı etmemesi gereken bir albüm olduğu ortaya çıkıyor


Salı, Eylül 04, 2007

Güzel Aşık Cevrimizi Senfonik Versiyon

Değerli müzisyen dostumuz Onur Kıratlı 'nin maili ile farkettim.. Çukurova dan güzel melodiler...

Salı, Ağustos 21, 2007

Ayşe Tütüncü




Ayşe Tütüncü Biyografi:


Beş yaşında kendini müzikle dolu bir odada buldu; bir müzik kursunda, hepsinin elinde değişik enstrümanlar, bir curcunadır çalan çocuklarla dolu bir odada ... Bundan iki yıl sonra konservatuarda piyano öğrenimine başladı; orada da “oda müziği”ni çok sevdi.
1983’te ilk grubu Mozaik’i kurdu; 1995’e kadar dört albüm çıkardılar. “Mozaik” rok, klasik batı müziği ve cazdan oluşan bir füzyon müziğiydi; besininin bir maddesi de yerel topraktı. Mozaik’in yanısıra Kömür grubu da hayli uzun bir süre Ayşe için emprovize çalmanın ve canlı müzik mekanlarında parça yorumlamanın ortamı oldu. Şarkıcı Sumru Ağıryürüyen ile birlikte “kadın şarkıları” söylediği bir konser programı hazırladı. Bir stüdyo müzisyeni olarak Bülent Ortaçgil, Yeni Türkü, Ezginin Günlüğü, Mehmet Güreli ve Bulutsuzluk Özlemi gibi grup ve müzisyenlerin çeşitli albümlerinde yer aldı. 1995'ten itibaren uzun bir süre şarkı yazarı-gitarist Bülent Somay’ın grubuyla çaldı


Çeşitli kısa film müziklerinden sonra Mehmet Güreli ile “Vapurlar” filminin müziğini (1986), Serdar Ateşer ile birlikte Atıf Yılmaz'ın “Bekle Dedim Gölgeye” filminin müziğini (1991), Ümit Kıvanç ve Bülent Ortaçgil ile “Ordaaa Bir Şehir Var Uzak” müzikalini (1994) ve çeşitli oyun müziklerinden sonra da en son Kumpanya Tiyatrosu için Kerem Kurdoğlu’nun “Sahte Kimlikler 5/ Asrın Entrikası” oyununun müziğini (2000) yazdı.
1995'te kurduğu Piyano Perküsyon Grubu'yla 1999'da Çeşitlemeler albümünü çıkardı ve bugüne değin yurt içi ve yurtdışında çeşitli uluslararası festivallere katıldı.
1999 yılında Lawrence “Butch” Morris’in Conducting Improvisation Orchestra’sında (Yönetilen Doğaçlama Ork.) çaldı. 2002'de Donovan Mixon ile, Akın Eldes ile sahne aldı.


2004’ten bu yana Piyano Perküsyon Grubu’nun yanısıra yeni kurduğu Üçlü’süyle özellikle “iki nefesli ve bir piyano” için düzenlediği yeni bestelerini çalıyor. 2004’te Bodrum Hadigari Festivali ve Alanya Caz Günleri’ne katılan Üçlü 2005’te Panayır (EMI / Blue Note) albümünü çıkardı ve Prag Caz Açık Festivali’nde çaldı.
Ayşe Tütüncü özellikle yazılı müzik ile emprovize müzik arasındaki gerilimi dengeleyebilmek ve ikisine de uzanabilmek için ortada bir yerde durmayı tercih ediyor. 1995’ten bu yana sürdürdüğü “Piyano Perküsyon” projesinde emprovizasyona açık bırakılmış serbest bölümleri olan besteler, adaptasyonlar, çeşitlemeler ve kolajları işliyor. Yeni Üçlüsünün repertuarında ise yine serbest bölümler ile yazı’nın içiçe örülerek çalındığı yeni bestelerine yer veriyor.
Öte yandan öğretmek de onun için önemli bir konu; ders piyano olsun veya Akademi İstanbul’da yıllarca olmuş olduğu gibi “grup müziği” olsun farketmez... hep müzikle dolu bir odada...


http://www.aysetutuncu.com/

Pazar, Ağustos 12, 2007

Freedom ?

Bittimi çilem.. artık özgür müyüm? Yumurtadan daha mı evla bu dünya ...

Çarşamba, Temmuz 25, 2007

Entelijansiya..

Lise'yi geçip sağda Danışmen geçidine girin( bu arada geçidin ismi değişmiş bu aralar, anlamadım niye?) Mustafa Amca Jeans 'e varmadan solda bir sahaf var, bu zatı muhterem genelde orada kitapların üstünde yatar.. Sahaf kedilerinin kendine has havası ile benimle pek ilgilnenmez. Lakin objektiflerin dayanılmaz cazibesine biraz da olsa kapılıp gözlerini araladı ve ben deklanşöre bastım..Saygılar sevgiler Entelijansiya kedimize..

Salı, Temmuz 17, 2007

KERPE

Bıktım arkadaş seçim, sıcak, iş güç... Ama çok da vaktim yok, dendiği an akla gelen bir kaç yerden biri Kerpe`yi anlatacağım şimdi size. Arabanız yok ya da tercih etmiyorsanız Yapacağınız en mantıklı hareket, Harem`e gitmek ve kendinize Gürkan Turizm`den bir bilet almak. Çünkü Kerpe`ye doğrudan ve aktarma yapmadan gitmenin başka yolu yok. Diğer şirketleri seçtiğinizde Kocaeli otogarı yada Kandıra`da aktarma yapmanız gerekebilir. Gürkan Turizm Otobüslerinde tahmin ettiğiniz vasat ve rahatsız köy otobüsü profilinin üstünde idare edecek bir konfor sunuluyor. Kerpe`ye yaklaştıkça oluşan virajları, alışmış ve belkide sıkılmış kaptan şoförümüzün biraz hızlı dönmesini saymazsak.
İki buçuk saat süren yolculuğun ardından Kerpe`ye vardınız. Maraton şimdi başlıyor, çünkü hiç öyle ben İstanbul`dan geldim her şey düzgün, sistemli olsun isterim diye şehirli havalarına girmeyin. Turizmi talep eden kitlede "maceracı turist" diye bir niteleme yapılırken, Kerpe`de bu "maceracılığı" arzı sunan taraf için söyleyebiliriz. Belde halkı gayet rahat ve amatör turizmci olmaktan da rahatsız falan değiller. En iyisi bunu kabullenip öyle gidin ki canınız sıkılmasın. Örneğin, internetten pansiyon telefonu bulup 4 kişilik oda ayırttıktan sonra Kerpe`ye vardığınızda, pansiyonun sahibi bizim hiç 4 kişilik odamız olmadı diyebilir. Madem otobüs firmasının ismini zikrettik, kaçmanız gereken pansiyonuda söyleyelim de bizi referans alıp Kerpe`ye gidenlere bir iyiliğimiz dokunsun. "Kerpem Pansiyon"a uğramamanız sizin için gayet faydalı. Bizim gibi sekiz kişilik bir grupla gitmiyorsanız kalacak yer sorunu çok da yok Kerpe`de. Bir kaç iyi resmi pansiyonun(Kaptan Pansiyon gayet iyiydi) yanında,belde halkının alt ve ya üst katlarını pansiyona çevirdikleri şirin evlerde çok da fazla olmayan ücretlere kalabilirsiniz.
Kerpe`ye gidip kalacakta bir yer bulduktan sonra, denizin tadını çıkarmaya başlayabilirsiniz. Eğer serin ve bir türlü derinleşmeyen deniz ile bir probleminiz yok ise... Kandıra Belediyesinin tüm amatörlüğü ile bize sunduğu "Halk Plajı" çok kalabalık değilse denize girmek için ideal. Muhtemel Pazar günü kalabalığına yakalananlar için bir sır vereyim. Halk plajını solda bırakıp bir kaç yüz metre yolu takip ettiğiniz zaman karşınıza siz İstanbullulara layık bir sahil cafe/bar çıkacak, "Kerpe Diem". Kerpe Diem `de hem denize girebilir bir şeyler içip yiyebilirsiniz. Pazar günleri Kerpe`de görülen kalabalıktan bir anda kopup iyi müzik ve sakin bir ortam da keyif çatabilirsiniz. Kerpe`de bulunan yazlıkçılar Kerpe Diem`i keşfetmenizden biraz rahatsız bakışlar atsada, hiç sallamayıp bir buzlu çay daha söyleyin, zira fiyatlarıda gayet cazip.
Bir ara kayalıklardan atlamaya gidebilir yada arabanız varsa gelmişken birde Kefken’i gezelim diyebilirsiniz. Akşam yemeğiniz mevsimine göre balık olmasını tavsiye ederim. Karagöz ve Kerpe Diem Restaurantlar sabaha sarkan güzel muhabbetler için güzel mekanlar. Otoban trafiği ve gişe kuyruğunu hesaplayıp gidin artık, trafikte çıldırıp tatil keyfini kaçırmayın.

kurşuni renkler...

( bütün bir cemaat olarak mazoşistçe dinlediğimiz onna tunç bestesi.. öldür bizi, Sezen abla)



bir sabah saçlarını okşayıp da rüzgar izlerini sürüp de gidecek beyaz beyazve güneş aynaya baktığımda çizgilerden yeni bir yüz gösterecek üzülerek biraz yok olmaz erken daha biraz geç kalın ne olur hiç hazır değilim henüzne olur baharlarımı bırakın bir süre daha tanıdık değil bana güz yok olmaz dur dur gidemezsin gözlerimin rengi durbulutlara dönemezsin yok alamazsın beni deli zaman ömrüme o kurşuni renkleri süremezsino gün başka renkte ağaracak biliyorum ve zorla değil ya o rengi hiç sevmiyorum ne olur sanki biraz daha zaman verseniz yıllar öfkenizi hiç mi hiç anlamıyorum.



Salı, Temmuz 10, 2007

Yıllar Çok Çabuk Geçiyor

Nevermind'in Albüm Kapağındaki çocuk ne hale gelmiş...

Cumartesi, Haziran 30, 2007

Pazartesi, Haziran 18, 2007

down on my knees

çok üzmüşler kızı şarkı sözleri kurgu değilse ben dinlerken kötü oluyorum .. çok içten söylüyor

"sarı çizgiyi gecmeyin"



sarı çizgiyi geçerseniz metro sizi ezebilir-metronun geldiğini görmezseniz sarı çizgiyi geçmek sizi öldürür-metro öldürebilir-sarı çizgiyi görmezseniz ölebilirsiniz- ölüm metrodan gelebilir-renk körü olmadığınızı umuyoruz-renk körleri sarıyı görür zaten se dikkat et işte-herkes haddini bilsin-ölürseniz bize dava açamazsınız-raylarda merak edilecek bir şey yok-birbirinizi itmeyin-istasyonda şakalaşmayın- vay efendim ben sarı çizgiyi görmedim demeyin

defcaf/
sonrası için mesuliyet kabul edilmemektedir- bir kere daha düşünmek için zamanın var-ne metro mu? hani?

Pazar, Haziran 10, 2007


People are strange when youre a strangerFaces look ugly when youre aloneWomen seem wicked when youre unwantedStreets are uneven when youre downWhen youre strangeFaces come out of the rainWhen youre strangeNo one remembers your nameWhen youre strange x3People are strange when youre a strangerFaces look ugly when youre aloneWomen seem wicked when youre unwantedStreets are uneven when youre downWhen youre strangeFaces come out of the rainWhen youre strangeNo one remembers your nameWhen youre strange x3When youre strangeFaces come out of the rainWhen youre strangeNo one remembers your nameWhen youre strange...............

Perşembe, Mayıs 31, 2007

Be Makam-ı Konstantiniyye el Mahmiyye

Bazı dostlarımız ve ağabeylerimiz İstanbul yerine Konstantiniyye veya Konstantinapolis dememizin çok da doğru olmadığını söylediler. Tabiki iyi niyet ve memleket sevgisinden ötürü yaptılar bu hatırlatmayı. Ama ben genede bu konuyu biraz açmayı düşünüyorum. Bu konuda en sade ve basit açıklamayı değerli Hocamız İlber Ortaylı`dan aktarıyorum:
"-Be Makam-ı Konstantiniyye el Mahmiyye- Yüzyıllar boyu Osmanlı İmparatorluğu`nun bütün fermanlarında ve kayıtlarında şehrin adı böyle geçerdi: Konstantiniyye; `korunmuş makam`... Memelik-i Mahrusa`nın korunmuş ülkelerinin merkezi Konstantiniyye bütün Arapların tarihinde, İslam tarihi boyunca bu adla anılırdı. Kimse şehrin kurucusu olan hükümdarın ne adını küçümserdi, ne de inkar ederdi. Hiç şüphesiz ki bu resmi ad, sadece resmi işlemlerde sınırlı değildi. Son döneme kadar, basılan bazı kitapların ilk sayfasında `konstantiniyye..matbaası` künyesi vardır. Büyük Konstantin`in adını taşımaktan dolayı Osmanlı İstanbulu hiçbir zaman yüksünmüş değildir. Dolayısıyla bu konuda bir hassasiyete de lüzüm yoktur... "
İlber Hocanın değerlendirmeleri oldukça net ve doğru kanaatimce. İstanbul `a Konstantiniyye demek ile İstanbul bir şey kaybetmez. Lakin güzelim şehrin tarihi dokusunu, muhteşem mimarisini çirkin apartmanlar ve dev reklam panolarıyla kirletmek, işte bu kesinlikle cinayet ve şehrin gelmiş geçmiş ve gelecekteki bütün sahiplerine saygısızlıktır. Biz bu şehri ve onun yüzlerce yıllık tarihini isimlerini sahiplenmeli ve korumalıyız.
1453 ten bu yana "Be Makam-ı Konstantiniyye el Mahmiyye" yani İstanbul`da onlarca dil ve millet huzur içinde yaşamış ve mimarisinden kültürüne , çoğrafyasına kadar dünyanın en güzel İmparatorluk Başkenti olagelmiştir. Bunun böyle kalması içinde son yüz yılda ortaya çıkan şövenist ve etnik milliyetçi akımların Osmanlı`dan kalan güzel hatıraları yok etmesine izin vermemeliyiz. Sözümü gene İlber Ortaylı`nın cümlleriyle noktalayayım.
" Artık İstanbula Konstantinya denmesinden hiç çekinmeyelim.Çünkü Osmanlı Evrakında bu isim kullanılmaktadır... İsimler konusunda hiç bir şekilde bağnaz olunmamalıdır , çünkü bu şehir büyük bir dünya başkentidir. "

Salı, Mayıs 29, 2007

Uçurumun Kenarındayım Hızır..



Uçurumun kenarındayım Hızır

Bir dilber kalesinin burcunda

Vazgeçilmez belaya nazır

Topuklarım boşluğun avcunda

Derin yar adımı çağırır

Kaldım parmaklarımın ucunda

Uçurumun kenarındayım Hızır

Bir gamzelik rüzgar yetecek

Ha itti beni, ha itecek

Uçurumun kenanndayım Hızır

Divan hazır Ferman hazır Kurban hazır

Güzelliğin zulme çaldığı sınır

Başım döner, beynim bulanır

El etmez Gel etmez Gözleri bir ret,

bir davet Gülce uzak uzak dolanır

Mecaz değil Maraz değil

Gülce semavi bir afet

Uçurumun kenarındayım Hızır

Gülce bir beyaz sihir

Canıma bedel bir haz Nar ve nurdan bir zehir

Gülce Araf`ta infaz

Bir tek bakışıyla suyum ısınır

Güzelliğin zulme çaldığı sınır

Uçurumun kenanndayım Hızır

Ben fakir En hakir Bin taksir

Cahil cesaretimi alem tanır

Ateşten Kalleşten Mızrakla gürzden

Dabbetülarzdan Deccal`dan, yedi düvelden

Korku nedir bilmeyen ben

Tir tir titriyorum Gülce`den

Ödüm patlıyor Gülce`ye bakmaktan

Nutkum tutuluyor, ürperiyorum

Saniyeler gözlerimde birer can

Her saniyede bir can veriyorum
Şiir : Ömer Lütfü Mete

Salı, Mayıs 22, 2007

Hayat Dediğin.

Yazacak, tartışacak o kadar çok şey var ki: Ruh sağlığı vahim durumda taraftarlar. Sonra, Orta doğunun eşkıyaları, çocuk katilleri. Kuraklık avaz avaz bağırırken kimsenin önlem almaması, dahi gündemin kıyılarında sürünen bir haber gibi görülmesi. Her gün yenisi gelen şehitler, demokratik diktatörler…
İç karartıcı tablomdan sıkılıp yazıyı bırakmamışlar için devam edelim. Bütün bunlar olurken, İstanbul’uma hafiften bir yağmur yağar. Bir anda hiç biri yaşanmamış gibi, bir sevinç kaplar insanın içini.
Atarsın kendini İstiklal caddesine. Uzaktan bir kadın sesi.” mazi kalbimde bir yaradır, bahtım saçlarımdan karadır..” Tam da büyüsüne girerken tangonun, akordeoncu küçük kumral kızı görürsün, hep aynı şarkıyı nasılda duygulu çalıyor derken, yere sigarasının jelatinini atan Greenpeace gönüllülerini görüp eğlenirsin. Lisenin kapısını görünce, okuyamadığın okula nazire olsun diye Fransızca bir küfür sallarsın. Sonra bir dostla Mustafa Amca ‘da kahveni yudumlarken, o kadar mutlusundur ki insanlığını hatırlar, gülersin içinden. En kötü durumlar da galesiz ,umursamaz ve çocuk gibi mutlu olabilen insanlığını hatırlarsın.
Sonra belki en vahim durumlarda, insanlığını unutmamışların sayısının çok olabileceği ihtimaline sarılıp, sevinçle bir nefes daha çekersin içine.
Klasik, "hayat güzeldir ,hep sırıtalım" ezberi yapmıyorum inanın. Zira hayat hiç de güzel falan değildir aslında. Ama yüzyılınız , coğrafyanız ve canım İstanbul’unuz bir ateşe tutulmuş cayır cayır yanarken, İstiklal’de yahut Süleymaniye`nin duvarına yaslanmış otururken, veya ne bileyim Çengelköy`de anlamsız bir şekilde balık tutanları izlerken, içimize bir huzur çökse buda yetmez mi ? Şükretmeye , mutlu olmaya ve devam etmeye...
Herneyse, bana çok iyi geliyor. Kimsenin işinede karışmak haddimize değil. Ama en azından çok olduğunuzu biliyor, iman ediyorum. Hala çok fazla "insan" var. Eminim

Pazartesi, Mayıs 07, 2007

Haber34 Açıldı

İSTANBUL 'UN HABER SİTESİ

www.haber34.com

Salı, Nisan 17, 2007

Kültür Başkenti Ne Ki ?



Avrupa Kültür Başkenti fikri ilk kez 1985 yılında dönemin Yunanistan Külür Bakanı Melina Mercouri tarafından ortaya atıldı. Aynı yıl Avrupa Birliği Bakanlar Konseyi projenin kapsamını belirledi.1985’ten 2000 yılına kadar Avrupa Birliği’ne üye olan ülkelerin kentlerinden biri Avrupa Kültür Başkenti olarak seçildi. 2000 yılına gelindiğinde, yeni binyıl nedeniyle Avrupa Kültür Başkenti unvanı hem birdn fazla hem de AB adayı olan ülkelerin kentlerine verilmeye başlandı.

Avrupa Kültür Başkenti (AKB) seçilen kentler
• 1985 Atina- Yunanistan
• 1986 Floransa – İtalya
• 1987 Amsterdam –Hollanda
• 1988 Berlin – Almanya
• 1989 Paris – Fransa
• 1990 Glasgow – İskoçya
• 1991 Dublin – İspanya
• 1992 Madrid – İspanya
• 1993 Ansvers – Belçika
• 1994 Lizbon – Portekiz
• 1995 Lüksemburg
• 1996 Kophenag – Danimarka
• 1997 Selanik – Yunanistan
• 1998 Stockholm – İsveç
• 1999 Weimar – Almanya
• 2000 Avigon – Fransa,Bergen
Norveç, Bolonga- İtalya, Brüksel –Belçika,Helsinki – Finlandiya , Krakov- Polonya, Reykjavik- İzlanda, Prag – Çek Cumhuriyeti , Santiago de Compostela- İspanya
• 2001 Porto – Portekiz,Rotterdam –Hollanda
• 2002 Bruges – Belçika
• 2003 Salamanca – İspanya, Graz- Avusturya
• 2004 Genova – İtalya, Lille- Fransa
• 2005 Cork – İrlanda
• 2006 Patras – Yunanistan
• 2007 Lüksemburg, Sibiu –Romanya
• 2008 Liverpool – İngiltere,Stavanger –Norveç
• 2009 Linz -Avusturya

Pazartesi, Nisan 16, 2007

Remedios

Filmin şahane şarkılarından biri...

Bir Ömür Yetmez - Saturno contro




Ferzan Özpetek 'in son filmi Bir Ömür Yetmez. İtalyanca adıyla Saturno contro yani satürn ters gidince. Cast ve film hakkında kısa anlatımı http://www.biromuryetmez.com/ adresinden bulabilirisiniz.


Dostluk ve Aşk a dair enfes bir film olmuş. Saygı Hürmet ve Alkış Ferzan Özpetek ' e


Perşembe, Nisan 05, 2007

THE TRACEY FRAGMENTS






Sunar


.






Tracey ninYaşamından Kesitler İsmi ile İstanbul Film festivalinde gösteriliyor. Bölünmüş ekran görüntüleri, farklı karelerde yinelenen görüntüler, 1987 doğumlu genç aktrist Ellen Page in oldukça iyi oyunculuğu. Zamanlaması güzel arşiv görüntüleri ve replikler. İKSV sağ olsun güzel bir film izledik tavsiye ederim





Yönetmen
Bruce McDonald
Oyuncular
Ellen Page, Max McCabe-Lokos, Ari Cohen
Kanada, 2007
35 mm / Renkli / 80’
İngilizce; Türkçe altyazılı

Salı, Nisan 03, 2007

Ateşi Ve İhaneti Gördük


Kuvayi Mİlliye Destanı


Ateşi ve ihaneti gördük

ve yanan gözlerimizle durduk

bu dünyanın üzerinde.

İstanbul 918 Teşrinlerinde,

İzmir 919 Mayısında

ve Manisa, Menemen, Aydın, Akhisar :

Mayıs ortalarından

Haziran ortalarına kadar yani

tütün kırma mevsimi,

yani, arpalar biçilip

buğdaya başlanırken

yuvarlandılar...

Adana,

Antep,

Urfa,

Maraş :

düşmüş dövüşüyordu...


Ateşi ve ihaneti gördük.

Ve kanlı bankerler pazarında

memleketi Alaman'a satanlar,

yan gelip ölülerin üzerinde yatanlar

düştüler can kaygusuna

ve kurtarmak için başlarını halkın gazabından karanlığa karışarak basıp gittiler.

Yaralıydı, yorgundu, fakirdi millet,

en azılı düvellerle dövüşüyordu fakat,

dövüşüyordu, köle olmamak için iki kat,

iki kat soyulmamak için.
Ateşi ve ihaneti gördük.

Murat nehri,

Canik dağları ve Fırat,

Yeşilırmak, Kızılırmak, Gültepe, Tilbeşar Ovası,

gördü uzun dişli İngiliz'i.

Ve Aksu'yla Köpsu, Karagöl'le Söğüt Gölü

ve gümüş basamaklı türbesinde yatan

büyük, âşık ölü, şapkası horoz tüylü İtalyan'ı gördü.

Ve Çukurova, kıyasıya düzlük,

uçurumlar, yamaçlar, dağlar kıyasıya

ve Seyhan ve Ceyhan

ve kara gözlü Yürük kızı, gördü mavi üniformalı Fransız'ı.

Ve devam ettik ateşi ve ihaneti görmekte.

Eşraf ve âyân ve mütehayyizânın çoğu ve ağalar :

Bağdasar Ağa'dan

Kellesi Büyük Mehmet Ağa'ya kadar,

düşmanla birlik oldular.

Ve inekleri, koyunları, keçileri sürüp, götürüp,

gelinlerin ırzına geçip, çocukları öldürüp

ve istiklâli yakıp yıktıkça düşman,

dağa çıktı mavzerini, nacağını, çiftesini kapan

ve çığ gibi çoğaldı çeteler ve köylülerden paşalar görüldü,

kara donlu köylülerden. Ve bizim tarafa geçenler oldu

Tunuslu ve Hindli kölelerden.

Ve Türkistanlı Hacı Ahmet, kısık gözleri,

seyrek sakalı, hafif makinalı tüfeğiyle dağlarda bir başına dolaştı.

Ve sabahleyin

ve öğle sıcağında

ve akşamüstü ve ayışığında ve yıldız alacasında geceleyin,

ne zaman sıkışsa bizimkiler,

peyda oluverdi, yerden biter gibi o ve ateş etti

ve düşmanı dağıttı

ve kayboldu dağlarda yine.

Ateşi ve ihaneti gördük.

Dayandık, dayandık her yanda,

dayandık İzmir'de,

Aydın'da, Adana'da dayandık,

dayandık, Urfa'da, Maraş'ta, Antep'te.

.............





Biz ki İstanbul şehriyiz,

Seferberliği görmüşüz :

Kafkas, Galiçya, Çanakkale,

Filistin, vagon ticareti,

tifüs ve İspanyol nezlesi

bir de İttihatçılar,

bir de uzun konçlu Alman çizmesi

914'ten 18'e kadar

yedi bitirdi bizi.

Mücevher gibi uzak

ve erişilmezdi şeker

erimiş altın pahasında gazyağı ve namuslu,

çalışkan, fakir İstanbullular

sidiklerini yaktılar 5 numara lâmbalarında.

Yedikleri mısır koçanıydı ve arpa

ve süpürge tohumu

ve çöp gibi kaldı çocukların boynu.

Ve lâkin Tarabya'da,

Pötişan'da ve Ada'da Kulüp'te

aktı Ren şarapları su gibi ve şekerin sahibi kapladı

Miloviç'in yorganına 1000 liralıkları.

Miloviç de beyaz at gibi bir karı.

Bir de sakalı Halife'nin,

bir de Vilhelm'in bıyıkları.
Biz ki İstanbul şehriyiz, güzelizdir,

dört yanımız mavi mavi dağdır, denizdir.

Öfkeli, büyük bir şair :

«Ey bin kocadan arta kalan bilmem neyi bakir»

demiş

bize ve bir başkası, yekpare

Acem mülkünü fedâ etti bir sengimize.
Biz ki İstanbul şehriyiz,

işte, arzederiz halimizi

Türk halkının yüce katına.

Mevsim yazdır, 919'dur.

Ve teşrinlerinde geçen yılın dört düvele teslim ettiler bizi,

gözü kanlı dört düvele

anadan doğma çırılçıplak.

Ve kurumuştu

ve kan içindeydi memelerimiz.


Biz ki İstanbul şehriyiz, Fransız, İngiliz, İtalyan, Amerikan

bir de Yunan,

bir de zavallı Afrika zencileri

yer bitirir bizi bir yandan,

bir yandan da kendi köpek döllerimiz

: Vahdettin Sultan,

ve damadı Ferit

ve İngiliz muhipleri

ve Mandacılar.
Biz ki İstanbul şehriyiz, yüce Türk halkı, malûmun olsun çektiğimiz acılar...

N.H.R

Çarşamba, Mart 28, 2007

Jiklet


Görsel iletişim Tasarım İlham ve Fikir Merkezi.. Güzel bir site Jikletten yola çıkıp ilginç ve çok hoş başka sitelerde kaybolabiliyorsunuz. Jikleti hazırlayan ekibin ellerine sağlık, yetenekli çocuklar.

Çarşamba, Mart 21, 2007

Leonidas




Go, tell the Spartans, stranger passing by,
That here, obedient to their laws, we lie...

Salı, Mart 13, 2007

Güle Güle IMF


Helal olsun sana Angola...
Angola’da yayımlanan Journal de Angola gazetesinin haberine göre, Maliye Bakanı Jose Pedro de Morais, IMF’ye gönderdiği mektupta, IMF’nin hazırlayacağı bir ekonomik programın Angola’nın şu ana dek sağlamış olduğu ekonomik ve sosyal istikrarın korunmasına yaramayacağını belirtti.

Çarşamba, Mart 07, 2007

YOUTUBE erişimi engellendi...



Bugün youtube un erişimi engellendi. Sebep Mustafa Kemal Paşa yı aşağılayan video. Video yu hazırlayan yunanlı bir çocuk, bizim ırkçılardan farkı olmayan bir cahil. Ama öyle başarılıki tüm Türkiyenin erişimini durdurdu. Yani tüm dünya izleyecek hakaretleri ama biz görmedikten sonra sorun yok . Çok komik iran çin kuzey kore modeli. Cumhuriyet gazetesi rahat uyur artık.

Pazartesi, Mart 05, 2007

79. Akademi Ödül Sonuçları


Benim Oscar haberide geçikmeli oldu Martin Ustaya nazire....

En iyi film: The Departed
En iyi yönetmen: Martin Scorsese (The Departed)
En iyi kadın oyuncu: Helen Mirren (The Queen)
En iyi erkek oyuncu: Forest Whitaker (The Last King Of Scotland)
En iyi sanat yönetmenliği: Eugenio Caballero ve Pilar Revuelta (Pan’s Labyrinth)
En iyi belgesel: An Inconvenient Truth
En iyi film müziği: Gustavo Santaolalla (Babel)
En iyi özgün senaryo: Michael Arndt (Little Miss Sunshine)
En iyi orjinal şarkı: I Need to Wake Up - Melissa Etheridge (An Inconvenient Truth)
En iyi kurgu: The Departed
En iyi makyaj: David Marti, Montse Ribe (Pan’s Labyrinth)
En iyi kısa animasyon: Danish Poet
En iyi kısa metraj: West Bank Story
En iyi ses kurgusu: Alan Robert Murray, Bub Asman (Letters From Iwo Jima)
En iyi ses miksajı: Michael Minkler, Bob Beemer ve Willie Burton (Dreamgirls)
En iyi yardımcı erkek oyuncu: Alan Arkin (Little Miss Sunshine)
En iyi animasyon: Happy Feet
Sinemaya uyarlanan en iyi senaryo: William Monahan (The Departed)
En iyi kostüm: Milena Canonero (Marie Antoinette)
En iyi görüntü yönetmeni: Guillermo Navarro (Pan’s Labyrinth)
En iyi görsel efekt: John Knoll, Hal Hickel, Charles Gibson ve Allen Hall (Pirates Of The Caribbean: Dead Man’s Chest)
En iyi yabancı film: The Lives Of Others (Almanya)
En iyi yardımcı kadın oyuncu: Jennifer Hudson (Dreamgirls)
En iyi kısa metraj belgesel: The Blood Of Yingzhou District

Cuma, Şubat 23, 2007

İlginç ...

İSRAİL VE AMERİKA LİDERLERİ NEREYE BAKIYOR !




(g bush / abd başkanı)
( amir peretz / israil başbakanı)

Perşembe, Şubat 15, 2007

Oh Be, Gidin de Kafamızı Dinleyelim..

Aklımı seveyim , müthiş bir fikir geldi aklıma. Şimdi bu vapurda, takside, otobüste, yolda, metroda habire İstanbul u şikayet edenler, burda yaşanmayacağını öne sürenleri son bir kez dinleyelim. Sonra bu arkadaşlar isimlerini falan da yazdırsınlar, kaydedelim. İşte son aşama bir ay içinde şehri terk etsinler. Yardımcı da oluruz. Birimiz televizyonu taşır kamyona, birimiz saksıyı dikkatlice indirir merdivenden. Hani derler ya sürekli " gezmeye geleceksin sürekli yaşanmaz..." diye tamam işte sana şans arada gel bekleriz. Hani boğazı görünce heyecanlanmayanlar, yıllardır bu şehirde yaşayıpta, ".. hangisi ayasofya idi hangisi sultan ahmet .." diyenler, bir zamanlar dünyanın, o mütavazi ama görkemli topkapıdan yönetildiğini, bir kez olsun düşünüp iç geçirmeyenler. Sonra hep memleketini öven ,"..oranın insanı başkaydı" diyenler...

O zaman trafik sorunu da kalmaz su sorunuda.İki köprüde yeter artar kalanlara.( hatta bana kalırsa birini güzelleştirip trafiğe kapatalım ya da yıkalım) Değerli başkanımız ve hükümet de pek değerli kafalarını yormazlar. Yazık bu beyler her gün daha yaratıcı fikirler bulmaktan bitap düştü.

Herkes mutlu olmaz mı ? Şehirden nefret edenler (şehrin nefret ettikleri) gider ve sonsuza kadar mutlu oluruz...


Cuma, Şubat 09, 2007

Üç Yeni Albüm...

Türkçe sözlü rock müziğinde yıllardır ha gayret süren çalışmalar sonunda gözle görülür hale geldi. Önce Şebnem Ferah ve muhtelif tarzlarda dolaşan Özlem Tekin , ardından Mor ve Ötesi ve Duman gruplarının albüm satışları ve kabul edilirliliği, prodüktörleri motive etmiş olacak ki bir çok yeni ve eski grubun albümlerini bolca görür olduk. Bunlardan Efsun, Malt ve Zakkum hakkın da bir kaç bilgi ve fotoğraf paylaşayım dedim. Buyrun....


EFSUN:




2004 yılı başlarında
üzerinde çalıştıkları besteleri sahnede seslendirmek ve sonrasında bir albüm yayınlamak amacıyla yola çıkan
Gülay Boyalar ve Özer Dönerkaya, kendilerine farsçada “büyü”
anlamına gelen efsun ismini seçti.

Aynı yıl içinde, bas gitarda Tuna Erden
ve davulda Ethem Uysal’ın katılımıyla
son halini alan grup kurulduğu tarihten bu yana, İstanbul’da Hayal Kahvesi başta olmak üzere bir çok popüler mekânda
performans sergiledi.
Etnik tınılarla rock müziği başarıyla harmanlayıp, besteleriyle dinleyicilerden yoğun ilgi gören ve kısa sürede albüm kayıdına başlayan efsun’a, sahne ve albümde, kanunda Yücel Kokşa, vurmalı çalgılarda Ata Güner eşlik ediyor.


(www.efsun.info dan alınmıştır)


MALT:


Albüm ATM stüdyolarında hazırlanmışve tüm şarkı sözleri Cenk Durmazel’e ait, beste ve düzenlemeler grup tarafından birlikte yapılmış. Cenk Durmazel(vokal), Cenk Turanlı(bas), Barış Ertunç (gitar) ve Güray Gürsoy ‘dan(davul) oluşan MALT’ın ilk klibi “Aşkın Gözü” adlı parçaya gurubun davulcusu Güray Gürsoy yönetmenliğinde, 35 mm formatında çekildi.


ZAKKUM:

İlk kez 1999 da Ankarada sahneye çıktılar. İsimleri o zamanlar Raindog du ve ilginç sahne kıyafetleri ve showlarıyla epey dikkat çekmişlerdi. Zakkum adını alan grup türkçe bir albüm çıkarmaya karar vermiş. Vokalleri Yusuf Demirkol un üzerinde odaklanan klip güzel değilse bile şarkıları gayet güzel.

Vokal: Yusuf Demirkol

Davul : Cem Şenyücel

Gitar: Eren Parlakgümüş

Bas: Emre Yılmaztürk