Cuma, Mart 20, 2009

onlar ki..

Seçimlerden bahsetmeyeceğim tabiî ki. Zira oy verecek insanlar yaşını başını almış insanlar zaten. Bunun için yorum yapmak onlara akıl vermek ya da yönlendirmeye çalışmak beyhude çabalar olsa gerek. 1877 ile 1946 tarihleri arasında yapılan seçimleri birçok kesim sağlıklı saymadığından, (hadi onları gücendirmeyelim) 14 Mayıs 1950`deki yapılan ve Milli Şef İsmet paşamızın Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidarını, Adnan Menderes beyefendinin başında olduğu Demokrat Parti`ye devrenden seçimlerden bugüne birçok seçim gördük. Şimdi yediden yetmişe herkesin nefretini kazanmış 82 anayasası bile yapılan bir referandumla ve halkın %82,7’sinin onayıyla yürürlüğe girmişti.

Sokağa çıkıyorum arkadaşlarımla, tanımadığım insanlarla konuşuyorum. Çoğu mevcut hükümeti eleştiriyor. Hatta Baykal ve Bahçeli’den daha sağlam tezlerle eleştirenler var. Ama biliyorum bunların çoğu 22 Temmuzda eleştirdikleri partiye oy verdiler. O yüzden seçimden ve halkın politik davranışlarından konuşmak gerçekten beyhude, laf u güzaf…

İstanbul’a her hafta mutlaka yağmur yağıyor. Farkında mısınız bu müthiş bir olay. Barajlarımızın doluluk oranları % 80’leri geçti. Küresel ısınmanın etkilerini giderek artırdığı ve artıracağı yıllara girerken belki bu kadar bereketli kışları çok özleyeceğiz. Ama hala evimden her sabah çıktığımda köşedeki otomobil galerilerinin her gün tanesi elli ila yüz elli bin Türk lirası olan araçlarını, yağmur soğuk demeden elemanlarına yıkattığını görüyorum. Geçen sene nereden, hangi ırmaktan su getireceğini şaşırmış ve panik içindeki İstanbul’un insanları bunları yapanlar. Her bir araç için litrelerce temiz içme suyunu harcıyorlar. Her gün ve her gün buna devam ediyorlar. Araçlar kirlenmese bile. Oradan bir seçim arabası bangır bangır geçiyor. İlçe Belediye başkanımız çevreciymiş, halkını düşünürmüş… Şarkılar, yerlere saçılan kuşe kâğıda binlerce propaganda broşürleri. Otobüstün içinden bir başkan adayı ya da ekibinden biri galerinin sahibine ismiyle bağırıyor - Günaydın…..

Biri suyumuzu harcıyor, birisi ağaçlarımızı sırıtan resimlerini basmak için kesiyor. Birbirlerini çok iyi tanıyan bu insanlar. Ben oradan geçen insanlara bakıyorum. Neyi ne kadar fark edebildiklerini çözemeden. Ama seviyorum sevemeden olmaz. Güveniyorum bir yandan.. Onlara.. Onlar ki toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çokturlar Korkak, cesur, cahil, hâkim ve çocukturlar. Ve kahreden, yaratan ki onlardır destanımızda yalnız onların maceraları vardır. Diyen ve halkını memleketini çok seven şaire eyvallah ve köşedeki kedilere her sabah erzak getiren teyzeye günaydın diyip yürüyorum işime doğru.