Salı, Haziran 17, 2008

Uzak Ehl-i keyf

Perşembe, Haziran 12, 2008

Cemil Meriç

Bu yazı, Cemil Meriç kitapları ile büyümüş birinin, Üstadın vefatının 21.seneyi devriyesinde, sadece ondan bahsetmek isteğiyle kaleme alınmıştır. Cemil Meriç`in hayat hikâyesini birçok yerde bulabilirsiniz. O yüzden kronolojik bir anlatıma burada girmeyeceğim.

Üstat ile tanışmam merhum Hüseyin Akdan`ın kütüphanesinde dolaştığım bir güne rastlar. Ayakta sayfalarını çevirirken şaşırmış ve gecenin ilerleyen saatlerine kadar okumuştum Mağaradakiler’i. Daha sonra da Cemil Meriç`i hiç okumamış dostlarıma tavsiyem Bu Ülke ve Mağaradakiler ile başlamaları yönünde olmuştur.

Siyaset bilmi ve tarihi ile yoğun olarak ilgilendiğimi sandığım o günlerde, böylesine bir bakış ve böylesine tanımlamalar dahası çok ciddi bir bilgi birikimi beni sarsmıştı. Evet, Cemil Meriç okuyucusu yazarın bilgi birikimini tüm ciddiyeti ve büyüklüğü ile hisseder. Bunu söylerken sakın yanlış anlaşılmasın, Cemil Bey bunu ne kadar kitap okuduğunu ispatlamaya çalışan alık aydınlar gibi kitap listeleyerek yapmaz. Hatta sizi belirli bir birikimde varsayarak konuşur. Raskolnikov ya da herhangi bir roman karakterini veya tarih sahnesinde yer almış herhangi bir komutan ya da filozofu siz zaten detayları ile bilmiş, öğrenmiş ve üzerinde düşünmüş olmalısınız. Sizi böyle kabul eder. İşte bu sayede Cemil Meriç okumaya ve anlamaya çalışan birisi kendini daha çok ve daha çok okurken bulur. Ne okursanız okuyun, Cemil Meriç karşısında okuduklarınızın yetersiz olduğu hissinden kurtulamazsınız.
devamı için tıklayın

Perşembe, Haziran 05, 2008

Beşiktaş'a Ne Oluyor?

Önce 1875`de Sarkis Balyan`ın yaptığı Akaretler Sıra Evlerinin restorasyonu bitti. Şair Nedim Caddesi`nden Beşiktaş sahile inerken ilk tepkimiz, ne kadar güzel olmuş idi. Tertemiz dış cepheli, aslına uygun restore edilmiş ünlü Akaretler`in Sıra Evleri, estetik duruşları ile hoş bir intiba bırakıyordu. Sonra bu evlerin giriş katlarında adını sanını çok kimsenin bilmediği markalar mağazalarını kondurmaya başladılar. Ayıp demeyip sokakta yürüyen insanların konuşmalarına kulak verirseniz: "Burası Nişantaşı’nı geçmiş..." ya da " Ne olmuş bu caddeye böyle? " gibi nidalara tanık olabilirsiniz.

Bu yapıların sizde uyandırdığı bir şeylerde bir terslik var hissiyle Denizcilik Müzesi`ni solda bırakıp sahile doğru yürürken bir anda sarsılıyorsunuz. Yani en azından ben hala sarsılıyorum. Çünkü Dolmabahçe Sarayı`nın karşı komşusu eski tütün deposu orada yok. Yıkılan eski tütün deposunun olmayan kalıntısı tarif edilemez bir boşluk duygusu uyandırıyor insanda. Aylar geçmesine rağmen hala oradaki boşluğu her fark edişimde düşüyorum gibi hissediyorum. Yerine lüks bir otel yapılacağını Haber34`den duyurmuştuk. Denizin hemen dibinde bir lüks otel İskele oradayken nasıl olacak derken, artık İskele de her an kalkabilir diye düşünür oldum.

Bütün bunlardan kurtulup sahilde bir çay içeyim diye iskelenin yanındaki çay bahçesine gidebilirdiniz. Gidebilirdiniz diyorum çünkü bu hafta itibariyle o da yıkıldı. Yıllarca sayısız kez oturduğumuz, bilmem kaç arkadaşımızı beklediğimiz ya da kaç vapuru kaçırıp da yenisi gelinceye kadar çay molası verdiğimiz çay bahçesi artık yok. Beşiktaş`a aşina olmayanların denize en yakın taburelerde oturup vapur dalgasıyla ıslandığı, kimsenin adisyon açmadan sizin söylediğiniz çay, kahve miktarına güvenip hesap aldığı, sabah martı ve serçelerle beraber kahvaltı edilip gazete değiş tokuşlarının yapıldığı bu anı küpü mekan artık yok.

Bu yıkımdan bir kaç gün önce de Alen çıkıp Çarşı Taraftar Grubunu feshettiklerini açıkladı. Bunlarla ne alakası var diyebilirsiniz yalnız ben artık Beşiktaş komplo teorilerini ciddiye alır bir ruh haline geldim. Bütün bunlar benim kafamda birleştiğinde, yazımın başlığı kocaman bir konuşma balonu olup çıkıyor kafamdan...

devamı